Ortadoğu'da beklenti ve taleplerin odak noktası
Washington yönetimi Ankara'nın diplomasi yeteneğini bir kez daha ortaya koymasını beklemektedir. İsrail Haaretz Gazetesinde Zvi Barel imzalı analizin başlığından da anlaşılacağı üzere Türkiye'den beklenti ve taleplerin odak noktası açıktır.
“Erdoğan'ın tehditlerine rağmen ABD, Ortadoğu savaşını önlemek için Türkiye'nin arabuluculuğuna güveniyor.”
Faruk Önalan/ Yazar
Türkiye'nin arabuluculuk gücü, etkin lobi faaliyetleri tarihsel bağları, diplomatik tecrübesi ve çok yönlü dış politikası sayesinde önemli bir yere sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalma zengin miras ciddi bir tarihsel alt yapı sunarken, özellikle son yıllarda geliştirilen diplomasi anlayışı bu gücü daha da pekiştirmiştir. Günümüzde Balkanlardan Ortadoğu'ya, Kafkaslardan Afrika'ya birçok bölgede çatışmaların veya anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması ve taraflar arasında diyaloğun sağlanmasında Türkiye aktif bir rol üstlenmiştir.
Türk dış politikasında Ortadoğu her zaman merkezi konumda yer almıştır. Tarihsel bağlar, jeopolitik önem ve enerji kaynakları, Türkiye'nin bu bölgede etkin bir rol üstlenmesini zorunlu kılmıştır. Ankara uzun yıllardır devam eden çatışmaları sonlandırmak adına arabuluculuk faaliyetlerinde bulunurken, aynı zamanda bölge ülkeleriyle ikili ilişkilerini de ilerletmiştir. 7 Ekim'den itibaren İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım boyutunda gerçekleştirdiği saldırılar ile savaşın tüm bölgeye yayılması riski en yüksek seviyeye ulaşmıştır. Tansiyonun düşürülmesi noktasında ise Türkiye kilit konumdadır.
Diplomatik zafer
Yakın zamanda Millî İstihbarat Teşkilâtı Başkanlığı (MİT) koordinasyonunda yürütülen ve dünyada büyük yankı uyandıran büyük takas operasyonu Ankara'nın etkin pozisyonunu bir kez daha tescil etmiştir. Söz konusu operasyon ile ABD, Almanya, Polonya, Norveç, Slovenya ile Rusya ve Belarus'ta cezaevinde bulunan Batı ülkeleri vatandaşları ile Rusya vatandaşlarının farklı ülkelerden Ankara'ya sevk edilen 7 uçak aracılığıyla takas edilmesiyle gerçekleştirilmiştir. Çok boyutlu ve karmaşık olan operasyonu MİT'in başarıyla sonuçlandırmasıyla dünya liderleri ardı ardına tebrik ve teşekkür mesajları yayınlamıştır. Danimarka Dışişleri Bakanı Lars Lokke Rasmussen, Milli İstihbarat Teşkilatının yönettiği takas operasyonunun "Türkiye için büyük bir diplomatik zafer" olarak nitelendirmiştir. İki yıl öncesinde de ABD ve Rusya İstihbarat Başkanları MİT çatısı altında bir araya gelmiştir. Dönemin kurum Başkanı Hakan Fidan taraflarla ayrı ayrı ve birlikte uzun görüşmeler gerçekleştirmiş akabinde 27 Nisan 2022 tarihinde ABD ve Rusya arasında ses getiren takas anlaşması gerçekleşmiştir. Sonrasında da Rusya ve Ukrayna arasındaki esir takası yine MİT sayesinde olmuştur. Bu noktada Amerikan WSJ'nin gazetesinde yayımlanan "Gözlerden ırak bir pist, bir istihbarat şefi ve sıfır silah: Rehine takasının yeni dünyası" başlıklı analiz dikkat çekicidir: "Türkiye esir takası, barış görüşmeleri ve gizli müzakerelere arka kapı müzakerelerine ev sahipliği yaparak diplomatik nüfuzunu artırıyor, Ortadoğu güç simsarlığının merkezinde yer alıyor." ABD Başkanı Biden, 2022 yılı NATO toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a sarf ettiği "Bence, harika bir iş çıkarıyorsun. Size teşekkür etmek istiyorum" sözleriyle Türkiye'nin etkin konumunu teyit etmiştir. Diğer yandan Somali ve Etiyopya arasındaki sorunların giderilmesi için yoğun bir gayret gösterilmekte, Ankara sürecinin ikinci toplantısı kapsamında taraflar Türkiye'de bir araya gelmektedir.
7 Ekim sonrasında Hamas'ın elindeki esirlerin serbest bırakılması için ABD ve İsrail, Türkiye'den yardım talebinde bulunmuştur. Bugün de aynı konu istihbarat kurumları arasında kuvvetle muhtemel görüşülmeye devam edilmektedir. İsmail Haniye'nin öldürülmesi sonucunda ulusal yas günü ilan edilmesi ve Tel Aviv'deki büyükelçiliğindeki Türk bayrağının yarıya indirilmesi dışında İsrail'e yönelik ekonomik ambargo devam etmektedir. Ayrıca Filistin topraklarında kapsamlı ve sürdürülebilir barış tesis edilene kadar İsrail ile NATO nezdinde iş birliği yapılması yönündeki girişimlerin, Türkiye tarafından onaylanmayacağı bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından muhataplarına iletilmiştir.
Savaşın yayılma potansiyeli
Ankara'nın birinci önceliği Filistinli gruplar arasında uzlaşı sağlamaktır 7 Ekim akabinde Türkiye'nin Hamas ve El Fetih arasında müzakerelere öncü olduğu bir süreçte Hamas heyetinde yer alan Salih Aruri Hizbullah'ın kalesi Beyrut'ta suikasta uğramıştır. Filistinli grupların Pekin'de uzlaşmaya varmasının ardından bu defa Hamas lideri İsmail Haniye Tahran'da suikasta kurban gitmiştir. Özellikle Haniye suikastının yeri, zamanı ve tetikçinin kimliği göz önüne alındığın savaşın yayılma potansiyeli riski oldukça yüksek görünmektedir. Bu bağlamda özellikle Washington yönetiminden Ankara'nın diplomasi yeteneğini bir kez daha ortaya koyması beklenmektedir. İsrail Haaretz Gazetesinde Zvi Barel imzalı analizin başlığından da anlaşılacağı üzere Türkiye'den beklenti ve taleplerin odak noktası açıktır: "Erdoğan'ın tehditlerine rağmen ABD, Ortadoğu savaşını önlemek için Türkiye'nin arabuluculuğuna güveniyor"
Türkiye ve İran, bölgesel güç dengelerinde birbirine rakip olsa da zaman zaman ortak çıkarlar doğrultusunda ortak paydada buluşmuştur. Suriye ve Irak başta olmak üzere bazı bölgesel konularda Ankara-Tahran arasında ciddi ayrışmalar gölgesinde karmaşık bir ilişki dinamiği mevcuttur. İran'ın özellikle 2010 yılında dünyadan izole edildiği bir dönemde Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde İran'a karşı yaptırım kararlarına karşı "ret" oyu kullanmıştır. Yine aynı yıl, uranyum takas anlaşmasında etkin arabuluculuk rolünü üstlenmiştir.
Diplomasi trafiği
Hali hazırda olası İsrail-İran savaşının önüne geçebilmek için diplomasi trafiği yoğunluk kazanmıştır. Son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın ABD'li mevkidaşı Antony Blinken'ın talebiyle telefon görüşmesi gerçekleştirilmesi önemlidir. Görüşmede Bakan Fidan tansiyonun düşürülmesinin ve kalıcı bir ateşkesin yolunun İsrail yönetimine baskı yapmaktan geçtiğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda somut adımlar atılması halinde Tahran'ın da müspet karşılık vermesi kaçınılmaz olacaktır. İran'ın İsrail'e misilleme yapmaması açısından en önemli kriter uzun vadeli bir ateşkesin sağlanması olacaktır.
Türkiye'nin Filistin konusundaki tutumu hem bölgesel hem de küresel ölçekte net olarak bilinmektedir. Türkiye, uzun yıllardır Filistin halkının haklarını savunmakta ve İsrail-Filistin çatışmasında çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemektedir. Başkenti Kudüs olan, 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin tanınması ve İsrail ile adil bir barışın sağlanması için diplomatik çabalarını sürdürmektedir. Ankara bölgede barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik çabalarıyla uluslararası arenada saygın bir konum elde etmiş, global ölçekte etkisini artırmıştır. Bu bağlamda, Türkiye'nin arabuluculuk rolü ve diplomatik girişimleri, gelecekte de bölgesel ve küresel dinamiklerin şekillenmesinde kilit bir unsur olmaya devam edecektir.